Cüneyt Arkın dükkanı
Üye girişi Üye olSiteye Üye Ol Arkın MarketArkın Market Detaylarım  

Cüney Arkın / Google Arama Motoru

Cüneyt Arkın'ın kendi kaleminden biyografisi

(Cüneyt Arkın biyografi - bölüm 1) 1937 yılının Eylül ayında Eskişehir' de doğdum
(Cüneyt Arkın biyografi - bölüm 2) Eskişehir Lisesinde başka bir dünya bulmuştum
(Cüneyt Arkın biyografi - bölüm 3) İlk defa gurbete çıkıyorum
(Cüneyt Arkın biyografi - bölüm 4) Eskişehir'e geldim. Orda Halit Ağabey ile tanıştım
(Halit Refiğ anlatıyor) "Cüneyt Arkın benzersiz bir sinema oyuncusudur"
(Cemal Süreya anlatıyor) Fahrettin Cüreklibatur

(Bölüm 1) 1937 yılının Eylül ayında Eskişehir' de doğdum

1937 yılının Eylül ayında Eskişehir' de doğdum. İlk anılarım ablamın melankolik şarkıları, babamın akşamüstleri bahçeyi sularken içtiği rakıya karışan kızgın toprağın, güneşin ve çiçeklerin kokusu oldu. Annem topuklarına kadar uzun saçlı bir kadındı ve gizli gizli ağlardı. Biraz daha büyüyünce günlerim çiftlikte geçmeye başladı. Toprağa karışmış kalın tenli, kaba, kara, büyük elli kadın ve erkekleri seyrederdim tarlalarda. Akşamüstleri bir rüzgar uğuldardı kulaklarımda. Uçsuz bucaksız ovadan geçen treni karma karışık özlemler, korkular, isteklerle beklerdim. Bu benim ilk yalnızlık duygumdu. Ve sonra hep yalnız kaldım.
Tabiatı unutulmaz bir şekilde gözledim. Unutamadığım şeylerden birisi kırlangıçlardı. Onların yuva yapışlarına hayran kalmıştım. Erkek ve dişi kırlangıç, çamuru yutuyorlar. Bunu salgılarıyla birleştiriyorlar. Çalı parçası getiriyor biri, O salgıyla buluyorlar. O yuvanın yıkılmasına imkan yoktur! Bir diğer özellik de kırlangıcın yavrularını yine at kıllarıyla yuvaya bağlamasıdır. Onların yavru kaybetmeleri hemen hemen imkansız gibidir. Sonra bu yavrulara uçmayı ve yaşamayı öğretmeleri de çok müthiştir.

... anam beni Eskişehir Necatibey İlkokuluna yazdırdı. Ne korkunç, diye mırıldanıyordum kendi kendime. Beni topraktan ayırmaya hakkı yok diye geceleri şehirden kaçıp, büyük ırgat ateşleri arasında uyuyordum. Bu anamı üzüyor, babama kıvanç veriyordu. Bir erkek okuyup da ne olacaktı ki. Yine de ilkokulu normal bitirdim. Zaten ders kitaplarından çok kimsesiz çocuk romanlarıyla, taşı toprağı altındır diye İstanbul'a kaçan ve adamı topuğundan vuran canilerin hikayelerini okumuştum.

Çocukluğumun unutulmayan hatıralarından birisi de kış geceleri dinlediğim menkıbelerdi. Daima kahramanlık üzerine idi. Tabii şimdi kelimesi kelimesine hatırlayamıyorum. Beyaz ve kanatlı bir atı olan bir kahraman hep vardı. Ve dünyanın neresinde olursa olsun bir sıkıntısı, acısı olan insanlara yardıma koşardı. Temeli bu idi bu menkıbelerin. Belki bir çoğu da bizim destanlarımızın yeni şartlara uydurulmuş versiyonlarıydı. Mesela Deli Dumrul'u dinlediğimi çok iyi hatırlıyorum. Ve Battal Gaziler, Köroğlu hikayeleri... O yaşlı kadınların inanılmaz muhayyilesinde yeni bir biçim kazanarak aktarılan müthiş menkıbeler. Babamın aldığı, Hazreti Ali'nin cenklerini anlatan kitaplar. O çocuk yaşımda, benim de zülfikar gibi bir kılıcım olmasını isterdim. Kuran-ı Kerim ve mevlid okunur, yaşlı insanlar dini sohbetler yaparlardı. İşte o sohbetlerde hem İslam kültürünü, hem din eğitimini alırdık.