Cüneyt Arkın dükkanı
Üye girişi Üye olSiteye Üye Ol Arkın MarketArkın Market Detaylarım  

Cüney Arkın / Google Arama Motoru

Geri Dön

Cüneyt Arkın Basın Takip


Polis Cemil

Doktor, özellikle polis filmlerini Türk seyircisi hiçbir zaman sevmemiş ve izlememiştir. Çünkü hasta iyileşse de, doktor ve hastane manzaraları ona hep acı vermiştir. Vatandaş, haklı da olsa polis ve mahkeme ilişkilerinden de hep bir rahatsızlık duymuştur. Ve seyirci bu rahatsızlıkları yeniden yaşamamak için hep doktor ve polis filmlerinden kaçmıştır.

Kaldı ki polis, hep bir egemen gücü, kör kuyu devleti temsil ettiğinden olacak, halk ona hep mesafeli bakmış, çoğu kez de sevmemiştir. Ancak aynı halk, Polis Cemil'i öylesine sevmiş, bağrına basmış, onunla bir olmuştur ki, pek çok Türk genci, Cemil filmlerinden sonra polis olmak istemiştir.

Peki bu işin sırrı neydi?
Bir kere Polis Cemil çağdaş bir Malkoçoğlu'ydu. Hünerli, bilge, cesur, vefalı, alçakgönüllü, duygulu, yardımsever, paylaşan, fedakar, yoksulun dert ortağı, ezilenin yanında, zulmedenin karşısında, durmadan haksızlıklarla savaşan bir tarih adamıydı. Özetle, Türk insanının bütün tarihsel, geleneksel ve kültürel değerlerinin temsilcisiydi.Hayatı sokaklardan ve halkından öğrenen bir hayat adamıydı.

Bir devrimciydi. Bir yiğit savaş adamıydı.

Malkoçoğlu atıyla içer, onunla dertleşirdi. İlk akınına çıkarken, karısını, oğlunu, yuvasını terketmiş, her diyarda düşmana kılıç vurmuş, esir düşmüş, oklar çekmiş, zulümler görmüştü.

Polis Cemil de, Malkoçoğlu gibi mesleği gereği, yuvasını, karısını, sakat oğlunu terketmiş sayılırdı. Koca dünyayı haksızlık ve kötülüklerden karış karış temizlemek için gece gündüz demeden savaşıp durduğundan oğlunu ve karısını göremezdi.

Gençleri öldüren uyuşturucu patronlarına, ahlaksız, iğrenç kadın satıcılarına ve onlara bulaşmış siyasilere, kara para zenginlerine, Türkiye'nin görünmez düşmanlarına kılıç vururdu. Üstelik bir yararı olmadığını bile bile, umutsuzca çırpınarak.

Karısı onu anlayamamış, bu yüzden çaresiz kavgasında Cemil'i hep yalnız bırakmıştı

Halkı acı çektiği için Cemil de acı çekiyordu. Halkı zulüm gördüğünden Cemil de zulümler içinde yaşıyordu.

Malkoçoğlu atıyla içer, dertleşirdi. Polis Cemil de, dayanılmaz anlarda, eski dost bir orospuya sığınırdı. İçer, ağlar, öfkelenir, halkının yoksulluğuna, cehaletine, haksızlık ve adaletsizliklere, zulme isyan ederdi. Memleketini bu hale getirenlere, paradan başka hiçbir şey düşünemeyen zenginlere, paraya, rüşvete, yağmaya, halkını soyanlara, bütün bunlara seyirci kalan siyasetçilere, kendi çıkarlarından başka hiçbir şey düşünmeyen kan emicilere, bilinçsiz gençliğe, bilinçsiz sol devrimcilere yüreğinin son gücüyle haykırırdı.

Türk halkı onun yüreğiydi. Türk halkı onun bitmez tükenmez umuduydu. Şöyle bir hesap yapardı: " Dünyayı karış karış kötülüklerden temizleyeceğim. Peki dünya kaç karıştır? Milyar karış. Benim ömrüm buna yetmez. Varsın yetmesin, oğlum devam eder bu savaşa. Onun da ömrü yetmezse, oğlumun oğlu, halkımın oğulları sonunda bu işin üstesinden gelirler."

Polis Cemil, halkının tarihinin bir kahramanıydı. Tarihine sevdalıydı. Kurtuluşu, tarihin derslerinde arardı. Bu yüzden muavini Ahmet Mekin'e hep tarih anlatırdı. Oğluna da ilk hediyesi Doğan Avcıoğlu'nun "Türkiye'nin Düzeni" kitabıydı.

Polis Cemil, herkesin gözü önünde Atatürk Devrimlerinin sinsice, alıştıra alıştıra katledildiğini görüyor, bu yüzden tarifsiz kederler içinde acı çekiyordu.

Polis Cemil Amerika'nın, Türkiye'yi nasıl bir kültür sömürgesi haline getirdiğinin de farkındaydı. Türkiye, küçük bir Amerika değil, Amerika'nın bir pazarı haline geliyordu.

Cemil filmlerinde, Türk çocukları sokaklarda Amerikan sigaraları satıyorlardı.

Polis Cemil filmlerinin arka planında, Türkiye'nin ekonomik, sosyal, siyasal resmi apaçık görülür. Bu yüzden bu filmler çok önemlidir. 27 mayıs 1960 devrimiyle Türk ordusu, Türk gençliği ve Türk halkı elele tutuştular. Üniversiteler, aydınlar, özellikle Türk gençliği emperyalizme karşı tam bağımsız, özgürlükçü, demokratik bir ülke istiyorlardı.

İsteklerine uygun bir anayasa da yapıldı. Ama çok geçmeden devleti yönetenler, "bu anayasa ile devlet yönetilmez" demeye başladılar.Ve12 Mart 1971'de Türkiye bir darbe yaşadı.

1961 anayasasının sağladığı, ekonomik, sosyal, kültürel hazlar yok edildi. Milyonlarca insanımızın bilinçlendiği, hak, hukuk, anayasa mücadeleleri için örgütlendiği, işçinin sosyal ve ekonomik hayatta rol aldığı, Türkiye İşçi Partisi'nin kurulduğu, gençliğin devrimci ve demokratik mücadelesinin hız kazandığı dönem sona erdirildi.

Türk gençliği, devletine yabancılaştı. Cumhuriyeti, Atatürk ilke ve devrimlerini benimseyen aynı gençlik, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'yle kendine güven duyuyordu. "Bursa Nutku" ile kendi sorumluluklarını yerine getirmek için, okuyor, çalışıyor, öğrendikleriyle, görüp yaşadıklarını birleştirerek bir sosyalist bilinci sentezliyordu.

Çok geçmeden CIA ve yerli işbirlikcilerinin provokasyonları başladı. Ardından en geniş manada, kendi çocuklarımızı yok etmeye başladık.

Cemil filmi, ne oldukları bilinmez Amerikalılar'a, kara paralı, kara zenginlerimizin verdikleri bir gece ziyafetiyle başlar. Amerikalılar'a genç Türk kızları da sunulur. O zavallı genç kızlardan biri, ziyafette aldığı yüksek doz uyuşturucu sebebiyle çıldırır ve sabaha karşı deniz kıyısında yapayalnız ölür.

Hayallerle, umutlarla, oyuncak ve çiçeklerle dolu, bir genç kızın hayatı polis kaydında şöyle özetlenir : ölüm sebebi: yüksek doz uyuşturucu. Hepsi bu kadar.

Koskoca bir güzel geleceğin, bir satırlık özeti. Kızın babası Eşref Kolçak, Polis Cemil'e ısrarla hep aynı soruyu sorar: " Kızım neden öldü?" Çaresiz Cemil, bu yakıcı soruya nasıl cevap versin? Gerçek cevap Türkiye'nin 1948'den bu güne kadar yaşadıklarının özetidir.

Baba Eşref Kolçak sonunda isyan eder." Polis Cemil, sen kızımın katillerini koruyorsun, ya da onlar o kadar yüksek yerdeler ki, korkudan onlara dokunamıyorsun."Aslında Polis Cemil zavallı kızın katilinin kim olduğunu bilmektedir. Katil düzendir, ama baba bunu bilemez, bu yüzden katil diye insan ya da insanlar arar. Ama sonunda yenilir. Çünkü düzenin maşası suçlular öylesine kalleş, sinsi, hain ve gaddarlardır ki, onlarla yiğitçe dövüşünce kazanması imkansızdır.

Ayrıca, o hainlerin arkasında, öylesine güçlü, dokunulmaz, asla ortaya çıkmaz, yakalanmaz yakalanmanın ötesinde, erişilmez olan büyük hainler vardır ki... Hayatı boyunca vatanını, evini, karısını, kızını, kendini, adamlığını, insanlığını ve şerefini korumak için çalışıp duran eski asker, baba Eşref Kolçak, bunları nasıl bilsin? İşte yüreği yanan babanın insani dramının özü budur.

Ama Polis Cemil, o yakalanmaz, yanına bile yaklaşılmaz denilen suçluyu bulur, yok eder. Mutlu bir şekilde oğlunun doğum günü hediyeleri ellerinde evine girerken birkaç maşa katilin yüzlerce kurşunu ile delik deşik edilir. Toprağa başıyla beraber bir kitap da düşer. " Türkiye'nin Düzeni" ni anlatan kanlanmış bir kitap.

Cemil'in yüzünde garip bir gülümseme vardır. Filmin sonundaki bu kederli gülümsemenin manasını anlaşılmaz. Cemil, kızın katili suçluyu yok etmiş, ama erişilmeyen, görünmeyen asıl suçluyu yok edememiştir. Çünkü onlar o kadar çoktur ki...

"Son" yazısından önce, bir uçaktan Cemil'in yok ettiğini sandığı suçlunun tıpkısı, aynı elbise, aynı çanta ve aynı küstah ifadeyle Türkiye topraklarına iner.

Ama Cemil'in sonsuz umudu tükenmez. Bir karış da olsa koca dünyayı kötülüklerden temizlemiştir. Bir karış bile olsa...

Başlangıç için yetmez mi?


http://www.sineport.com/turk/gecmis4.html